Üstteki dikey bölümden daha kısa olan bu bölgede mide yeniden daralır ve
“mide kapısı” ya da “pilor” denen bir geçitle onikiparmak bağırsağına
açılır. Midenin alt ucundaki bu kaslı geçit de bir kapak işlevi görerek
yarı sindirilmiş besinlerin mideden çıkıp incebağırsaklara geçişini
denetler. Besinlerin mide ağzından mide kapısına doğru ilerlemesini
sağlayan, üç katman halinde yerleşmiş olan güçlü mide kaslarının ritmik
dalgalanma hareketidir. Kas seyirmesini andıran bu dalgalanma hareketi
aynı zamanda besinlerin çalkalanarak, sıkışıp ezilerek küçük parçalar
halinde öğütülmesini ve sonunda “kimus” denen yarı sıvı bir karışıma
dönüşmesini sağlar. Bu detaylı işlemlerin gerekliliği sindirim işleminin
ileriki aşamalarında ortaya çıkacaktır.
MİDEDEKİ TRAŞ BIÇAĞINI SİNDİRECEK GÜÇTEKİ ASİTLER NASIL ETKİSİZ HALE GELİR?
Yemek borusunda ilerleyen yiyecekler bir süre sonra mideye ulaşır.
Midedeki sindirim işlemi ağızdan farklıdır. Burada çok kuvvetli asitler
devreye girer. Besinler yemek borusundan mideye iner inmez, mide
yüzeyindeki hücreler gastrik asit adında bir sıvı salgılamaya başlar. Bu
sıvıyla aynı anda pepsin ve hidroklorik asit adında kimyasal öğütücü
sıvılar da salgılanır. Bu asitler bir traş bıçağını bile sindirebilecek
kadar güçlüdür. Protein benzeri sindirimi zor maddeler için bu asitlerin
olması zorunludur. Ancak burada çok önemli bir detay vardır. Midenin
kendisi de yapı olarak proteinden oluşmuştur. Peki o zaman nasıl olup da
traş bıçağını bile sindirebilen bir asit, midenin kendisine zarar
vermemektedir?
Bu işlemler nasıl gerçekleşmekte, midedeki bu koruyucu ortam nasıl
oluşmaktadır? Midedeki hücreler kendi kendilerine bu maddelerin
üretimini yapmaya karar vermiş ve bir şekilde koruyucu maddelerin
formülünü bulmuş olabilirler mi? Hücrelerin böyle bir şey yapabilmek
için nelere ihtiyacı olacaktır düşünelim:
Öncelikle sindirim için gerekli olan maddenin üretimi için, birtakım
hücreler, yiyeceklerin sindirilmesi gerektiğinin şuurunda olmalıdırlar.
Aynı hücreler sindirim için asit gibi bir maddeye ihtiyaç olduğunu
bilmelidirler. Daha sonra hücrelerin, en uygun asitin formülünü bulup,
bu formül doğrultusunda üretim yapmaları gerekir. Koruyucu maddenin
üretimi içinse, birtakım hücrelerin, bu asitin midenin kendisine zarar
verebileceğini tespit etmeleri, sonra bu hücrelerin asit örneklerini
alıp laboratuvarda incelemiş ve asidin etkisini durduracak formülü
geliştirmiş olmaları gerekir. Bu arada bu asitin bir damlası dahi halıda
koca bir delik açabilecek kadar etkilidir. Bu nedenle herhangi bir
formül hatasının, midenin asitler tarafından eritilmesi anlamına
geleceği de unutulmamalıdır.
|
Elbette ki midedeki birbirini dengeleyen maddelerin
oluşumu yukarıdaki paragrafta özetlendiği kadar basit değildir.
Maddelerin formüllerinin tutturulması bile başlı başına bir olaydır.
Kaldı ki bir hücrenin kimyasal formüller oluşturup, bu formülleri
biraraya getirip bir madde oluşturmasının imkanı yoktur. Şuursuz
atomlardan oluşan bir hücrenin böyle bir akla ve yeteneğe sahip olduğunu
iddia etmek akılcılıktan uzaklaşmak olacaktır.
Bununla birlikte akıl ve mantık sınırlarından uzaklaşmayı kabul e-derek
bir insanın midesinde asitin bir şekilde ortaya çıktığını varsaysak bile
onu dengeleyecek maddenin zaman içinde ortaya çıkmasının beklenmesi de
söz konusu dahi olamaz. Çünkü traş bıçağını eritebilecek kadar güçlü
olan asitler, mideyi çok kısa bir süre içinde tahrip edecektir.
Asitlerin değil milyonlarca yıl, 2-3 gün hatta daha da kısa bir süre
için bile midede beklemesi imkansızdır.
Bunların tümünü gözönünde bulunduracak olursak apaçık bir gerçek karşımıza çıkmaktadır. Asitin ve mideyi asitten koruyacak mukusun beraber var olmaları, Allah’ın üstün yaratışındaki düzenin ve kusursuzluğun sayısız örneğinden sadece biridir. Allah insan bedenini, bir bütün olarak kusursuz bir tasarımla yaratmıştır.
SİNDİRİMLE BİRLİKTE ASİTE DÖNÜŞEN SIVIBunların tümünü gözönünde bulunduracak olursak apaçık bir gerçek karşımıza çıkmaktadır. Asitin ve mideyi asitten koruyacak mukusun beraber var olmaları, Allah’ın üstün yaratışındaki düzenin ve kusursuzluğun sayısız örneğinden sadece biridir. Allah insan bedenini, bir bütün olarak kusursuz bir tasarımla yaratmıştır.
Midenin çalışma sistemindeki tek planlama
örneği bu değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi insan vücudunda öyle
kusursuz bir sistem vardır ki, her türlü ihtimal için gerekli olan
tedbirler daha en baştan alınmıştır. Örneğin mide boşken içinde sindirim
asitlerinin bulunması -her ne kadar mide mukus tarafından bu asite
karşı korunuyor olsa da- mideye bir süre sonra zarar verecektir. Bu
nedenle boş olduğu zamanlarda midenin içinde sindirim asitleri bulunmaz.
Dolayısıyla midenin zarar görme tehlikesi de ortadan kalkmış olur. Boş
midenin içinde “pepsinojen” isimli, sindirme özelliği olmayan bir enzim
bulunur. Ancak mideye besinlerin gelişiyle birlikte, mide hücreleri HCL
(hidroklorik) asit isimli bir sıvı salgılamaya başlar. Bu sıvı boş
midede bulunan pepsinojenin yapısını aniden değiştirir ve “pepsin”
isimli, çok güçlü bir parçalayıcı enzime dönüştürür. Bu da midedeki
besinleri hemen parçalar. Curtis&Barnes, Invitation to Biology, s.
391
|
Mide boşken tamamen zararsız olan bir sıvının, midenin
dolmasıyla birlikte çok güçlü bir parçalayıcıya dönüşmesinin, bilinçsiz
tesadüflerle ortaya çıkamayacağını anlamak için biraz düşünmek yeterli
olacaktır. Tesadüfen bir maddenin başka bir maddeye üstelik de her
seferinde tam doğru formülü tutturarak dönüşmesi kesinlikle mümkün
değildir, ki bu işlem bütün insanlarda her yemek öncesinde
gerçekleşmektedir. Bu durum tesadüf gibi başıboşluğu temsil eden bir
kavramı tamamen konu dışında bırakmaktadır.
Mide hücrelerinin ne zaman hangi maddeyi salgılayacaklarını bilen,
hücrelerin yerli yerinde hareket etmelerini sağlayan, asitlerin
salgılanma zamanlamasını ayarlayan bir güç olduğu açıktır. İnsan
bedenine hakim olan bu güç tüm evreni, evrendeki bütün canlıları,
insanları yaratmış olan Allah’tır. Allah’ın yaratmada hiçbir ortağı
yoktur.
MİDENİZDEKİ ÖZEL SÜSPANSİYON SİSTEMİ
Yemek yedikten sonra siz sadece bir tokluk hissi, belki de biraz ağırlık
hissedersiniz. Bunların dışında midenizde neler olup bittiğinden
haberdar bile olmayabilirsiniz. Oysa yemekten kısa bir süre sonra
midenizde büyük bir hareketlilik yaşanır. Mideniz sürekli sağa, sola,
yukarı, aşağı çalkalanır ve besinlerin daha iyi sindirilmesine çalışır.
Ancak siz midenizdeki özel süspansiyon sistemi sayesinde bu hareketlerin
hiç farkına varmazsınız.
Mide kasları 3 farklı yöne doğru dizilmişlerdir. Bu şekilde mide aşağı
yukarı, sağa sola ve çarpraz şekilde hareketleri kolaylıkla yapar. Bu da
besinlerin mide sıvılarıyla daha iyi temas etmesini sağlar. Ancak bu
tarz hareketler her zaman bir tehlikeyi de beraberlerinde getirecektir;
sürtünme…
|
Mide, bağırsakların hemen yanıbaşında bulunan bir
organdır. Sürekli hareket etmesi, bağırsaklara sürtünmesi anlamına gelir
ki bu, insan sağlığında ciddi problemlere yol açabilecek bir durumdur.
Elbette ki midede bu tehlikeye karşı da bir
önlem alınmıştır. Midenin en dış dokusu, “periton” isimli bir zarla
kaplıdır. Bu zarın salgıladığı kaygan sıvı, mide ve bağırsaklara “dıştan
yağlama” olarak nitelendirilecek bir işlem yaparak bu organların
kayganlaşmasını ve dolayısıyla çalışırken birbirlerine sürtünerek zarar
görmelerini önler. Eldra Pearl Solomon, Introduction to Human Anatomy
and Physiology, s.211-212
KAN YAPIMI VE MİDE
Mide mukozasının bir özelliği de kan yapımına katkıda bulunmasıdır. Mide
mukozası kan üretmez. Ancak kan üretimi yapan kemik iliğine çok önemli
bir yardımda bulunur. Vücut için büyük öneme sahip B-12 vitamininin
kemik iliğine ulaşmasını sağlar. B-12 vitamininin kemik iliğine
ulaşıncaya kadar gerçekleştirdiği yolculuk ve mide mukozasının bu
yolculuktaki rolü incelendiğinde, karşımıza mikroskobik düzeyde
gerçekleşen büyük bir mucize çıkar.
B-12 vitamini insan vücuduna girdikten sonra sindirim sistemi boyunca
bir yolculuk yapar. Ardından incebağırsaktan kan dolaşımına geçiş
yaparak kana karışır ve kemik iliği hücrelerine ulaşır.
B-12 vitamininin özümsenmesi incebağırsakta
gerçekleşir. Ancak incebağırsakta bulunan herhangi bir sindirim hücresi
B-12 vitaminini yakalamaz. İncebağırsağın küçük bir bölgesinde, yalnızca
B-12 vitaminini yakalamakla görevlendirilmiş özel bir hücre grubu
bulunmaktadır. (Solomon, Berg, Martin, Villee, Biology, s.977 ) Bu hücre
grubu bütün yaşamlarını -mucizevi bir şekilde- yalnızca B-12 vitaminini
yakalamaya adamışlardır. Bu hücreler trilyonlarca molekül içinden B-12
vitaminini ayırt eder ve yakalarlar.
İşte bu noktada meydana gelen mucizeyi görebilmek için düşünmek
gerekmektedir. B-12 vitaminini yakalayan hücreler, bu vitaminin insan
vücudu için taşıdığı önemi bilmektedirler. İncebağırsağın belirli bir
bölgesine bu görev için özel olarak yerleştirilmişlerdir. Ömürlerini
B-12 vitaminini yakalamak için adamış olsalar da bu vitamin kendi
işlerine yaramamaktadır. Yakaladıkları vitamini kan dolaşımına bırakarak
bilmedikleri bir yere gönderirler.
Bu hücrelerin B-12 vitaminini yakalarken gösterdikleri akıl, elbette bir tesadüf sonucunda ortaya çıkamaz. Açıkça anlaşıldığı gibi bu sistem özel olarak yaratılmıştır. Sistemi biraz daha detaylı bir şekilde incelediğimiz zaman çok daha şaşırtıcı mucizeler karşımıza çıkar.
Bu hücrelerin B-12 vitaminini yakalarken gösterdikleri akıl, elbette bir tesadüf sonucunda ortaya çıkamaz. Açıkça anlaşıldığı gibi bu sistem özel olarak yaratılmıştır. Sistemi biraz daha detaylı bir şekilde incelediğimiz zaman çok daha şaşırtıcı mucizeler karşımıza çıkar.
İncebağırsakta bulunan hücreler, yalın haldeki B-12 vitaminini
tanıyamazlar. B-12 vitamininin bu hücreler tarafından tanınabilmesi ve
yakalanabilmesi için özel bir molekülle işaretlenmesi gereklidir. Bu
ihtiyaç da elbette düşünülmüş ve B-12 vitamininin bağırsağa ulaşmadan
işaretlenmesini sağlayacak sistem de kurulmuştur.
B-12 vitamini henüz midede bulunduğu sırada, mide hücreleri B-12
vitamini için özel bir molekül üretirler. Bu molekül B-12 vitamininin
yolculuğunun ilerki aşamalarında ihtiyaç duyacağı bir “kimlik
belgesi”dir. Bu kimlik belgesi B-12 vitaminine sıkıca yapışır ve B-12
incebağırsağa doğru yolculuğuna devam eder.
Biraz önce de belirttiğimiz gibi incebağırsakta yalnızca B-12 vitaminini
bulmakla görevli sınır memurları (özelleşmiş hücre grubu), B-12
hücresinin kan dolaşımına geçmesini sağlayacaklardır. Ama bu memurlar
yalın halde bulunan B-12 vitaminini tanıyamamaktadır. İşte bu aşamada
B-12 vitamininin imdadına elindeki kimlik belgesi yetişir. Sınır
memurları bu kimlik sayesinde trilyonlarca molekül arasından B-12
vitaminini tanır ve bulurlar. Ardından yine bu kimlik molekülünün
yardımı sayesinde B-12 vitamininin kan dolaşımına geçmesini sağlarlar.
Böylece B-12 kan yoluyla kemik iliğine ulaşmayı başarır.
Görüldüğü gibi, mide hücreleri B-12 vitamininin vücut için önemini
bilmektedirler. Ayrıca bağırsak hücrelerinin B-12 vitaminini tanımak
için nasıl bir işarete ihtiyaçları olduğunu da bilmekte ve bu işaret
molekülünü özel olarak üretmektedirler. Gözleri, elleri veya bir beyni
olmayan bağırsak hücreleri de bu işareti tanımakta ve B-12 vitaminini
yakalamaktadırlar.
Unutulmaması gereken bir başka önemli nokta da, bütün bu olaylar
sonucunda özümsenen B-12 vitaminin, ne mide hücresinin ne de bağırsak
hücresinin işine yaramadığıdır. B-12 vitamini çok uzakta, kemik iliğinde
kullanılmaktadır. Bu vitamin sayesinde insan vücudunda kan
üretilebilmekte ve insanın yaşamını sürdürmesi sağlanmaktadır.
Yalnızca bir vitaminin yapmış olduğu yolculuk ve bu yolculuktaki detaylar bile insan bedeninde kurulu sistemin kusursuzluğunun anlaşılması açısından yeterlidir.
Yalnızca bir vitaminin yapmış olduğu yolculuk ve bu yolculuktaki detaylar bile insan bedeninde kurulu sistemin kusursuzluğunun anlaşılması açısından yeterlidir.
Kuşkusuz bu işlemler sırasında sergilenen keskin şuur ve kusursuz
işleyiş söz konusu hücrelerin iradesi ile gerçekleşemez. Sonuçta hücre
dediğimiz varlıklar şuursuz atomların birleşmesiyle meydana gelen
yapılardır. Hücre içinde şuur, irade veya bir güç aramak son derece
anlamsız olacaktır. Burada görülen açık gerçek, mide hücrelerinin de,
kan yapımını sağlayan mekanizmaların da aynı yaratıcı yani Allah
tarafından var edildikleri ve O’nun ilhamı ile görevlerini yerine
getirdikleridir.
Allah… O’ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O’nu uyuklama
ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni
olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve
arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun
ilminden hiçbirşeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri
ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek
yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
PARÇALANMA DEVAM EDİYOR
Midede sulu bir pelte kıvamına getirilmiş besinler, sadece tek tarafa
açılan bir kapaktan geçerek onikiparmak bağırsağına, burdan da
incebağırsağa iletilirler. İnce bağırsak 3 cm çapında ve 7 metreden
fazla uzunluğa sahip bir organdır. 7 metre uzunluğunda bir hortum,
bükülerek, katlanarak paketlenmiş ve her insanın karnının içine
yerleştirilmiştir. Ancak mucize, bu mükemmel paketleme olayı ile sınırlı
değildir. 7 metrelik hortumun içinde çok hayati olaylar
gerçekleşmektedir.
Besinlerin önemli bir bölümü midede parçalanmış olsa da, bir kısım besin
hala en küçük birimlerine ayrıştırılamamış bir şekilde midede
durmaktadır. Mideyi terk eden ve hala sindirilmemiş olan bu besinler de
bir süre sonra incebağırsağa ulaşırlar. Örneğin yağlar büyük moleküllü
oldukları ve suda erimedikleri için sindirimleri zordur. Bu nedenle
yağların sindirimi ağız ve midede olmaz, incebağırsakta gerçekleşir.
|
|
İşte bu aşamada vücudun iki organı -pankreas ve
karaciğer- devreye girerler. Bu iki organ incebağırsağın içine bir kanal
yardımıyla iki özel sıvı gönderirler.
Karaciğer midenin yağları parçalayamadığının farkındadır. Aynı zamanda
yağları parçalayacak özel sıvının kimyasal formülüne de sahiptir. Yağlı
besinlerin incebağırsağa ulaştıkları anı da bilen karaciğer, en doğru
zamanda, en doğru yere, hazırladığı ve biriktirdiği özel sıvıyı
boşaltır.
Safra sıvısı isimli bu salgı yalnızca yağları parçalamakla kalmaz.
Parçalanan yağların incebağırsaktan emilmesine de yardım eder. Ayrıca
bağırsakların vitaminleri emebilmelerini sağlayan özel kimyasal
bileşimleri de içinde barındırır. Hatta aynı zamanda bağırsağın içindeki
zararlı bakterileri öldüren bir antiseptiktir.
Safranın görevi, mideden incebağırsağa gelen besin bulamacındaki yağları
bir ön işlemden geçirmektir. Bu ön işlem pankreas salgısının etkisini
artıracaktır. İçinde çeşitli enzimler bulunan pankreas özsuyu yağların
yanısıra nişasta ve proteinlerin sindirilmesine de yardımcı olur. İnce
bağırsağın iç yüzeyini döşeyen mukozada da çok sayıda küçük salgıbezi
vardır. Bu bezlerin salgıladığı bağırsak özsuyundaki çeşitli enzimler, o
ana kadar yeterince parçalanmış olan besinlerin sindirilmesinde önemli
rol oynar. Yemekten 3-5 saat sonra incebağırsaktaki besinlerin çoğu
öğütülmüş olur. Böylece, karbonhidratlar basit şekerlere, proteinler
aminoasitlere, yağlar da gliserol ile yağ asitlerine ayrışarak emilmeye
hazır duruma gelir. İncebağırsakta bulunan emici hücreler emilmeye hazır
besin moleküllerini yakalar ve emerler. Ardından bu besinleri kan
dolaşımına verirler.
Yiyecekler incebağırsaktan ayrılmak üzereyken içlerinde su hariç hiçbir gıda kalmamıştır. Tüm gıdalar emilmiştir.
|
ELEKTRİK AKIMI ÜRETEN HÜCRELER
Vücutta besinlerin sindirim kanalı boyunca ilerlemesini sağlayan
farklı mekanizmalar vardır. Bunlardan bir tanesi de bağırsaklardaki
istem dışı düz kasların kasılmasıdır. Bu kasların ritmik kasılmaları
sayesinde besinler tek yönlü bir hareketle ileriye doğru giderler. Ancak
burada merak konusu olan besinlerin neden hep ileriye doğru hareket
ettikleridir. Bu konuda çalışmalar yapan Kanada’daki McMaster
Üniversitesi araştırmacılarından Jan Huizinga başkanlığındaki bir ekip,
bu tek yönlü hareketi sağlayan hücreleri araştırdılar. Çalışmalarında
sindirim kanalı boyunca yerleştirdikleri mikro elektrodları kullandılar.
Bu mikro elektrodlar, “Interstisyel Cajal hücreleri” denilen hücrelerin
sürekli ve düzenli bir elektrik akımı oluşturduğunu saptadı. İşte
bağırsak çeperindeki halka biçimli kasların peşpeşe kasılmasını
sağlayan, bu Cajal hücrelerinin oluşturduğu elektrik akımıdır. Ancak bu
mekanizmanın kusursuz işlemesi için sadece elektrik akımının
oluşturulması da yeterli değildir. Aynı zamanda akımın hatasız bir
ritimle oluşturulması da gerekir. Cajal hücreleri bu nedenle
bağırsaklarda bir ağ oluşturmuşlardır. Bu ağ onların aynı ritmle
elektrik akımını boşaltmalarını sağlar. (Science et Vie, Eylül 1998)İşte bu kusursuz mekanizma sayesinde yediklerimiz midemizde kalır ve vücudumuz için faydalı hale dönüştürülür. Eğer Cajal hücrelerinin oluşturduğu ritmik elektriksel akımlar olmasaydı, bağırsaklardaki kaslar uyumlu bir şekilde kasılmazdı. Bu da yediğimiz besinlerin ileriye doğru hareket etmek yerine tekrar ağzımıza geri gelmelerine neden olabilirdi. Ancak biz hastalık durumu hariç böyle sıkıntı verici bir durumu hiçbir zaman yaşamayız. Hatta böyle bir ihtimal olabileceği aklımıza dahi gelmez. Bu örnekte de görüldüğü gibi Allah’ın vücudumuzda yarattığı sistem her yönden kusursuzdur. Bu nimet sayesinde rahatlıkla yaşantımızı sürdürebiliriz. |
BAĞIRSAKLARI BEKLEYEN TEHLİKE ‘ASİT’
Daha önce de incelediğimiz gibi midedeki sindirim, asitler tarafından
gerçekleştirilir. Yani mideden bağırsaklara gelen besin bulamacının
içinde oldukça güçlü asitler bulunur. Bu durum onikiparmak bağırsağı
için ciddi bir tehlike oluşturur. Bağırsakların bu asit yüzünden tahrip
olmaları gibi bir tehlike söz konusudur, çünkü onikiparmak bağırsağının
mide gibi kendisini koruyabilecek özel bir tabakası yoktur.
O halde nasıl olup da onikiparmak bağırsağı asitlerden zarar görmemektedir?
Bu sorunun cevabını bulmak için sindirim sırasında gerçekleşen olaylar
incelendiğinde, bedenimizde gerçekleşen hayret verici olaylarla
karşılaşırız.
|
Onikiparmak bağırsağına
mideden besinlerle birlikte gelen asitlerin oranı tehlikeli bir boyuta
ulaştığında, bağırsağın duvarındaki hücrelerden “sekretin” isimli bir
hormon salgılanmaya başlanır. Bu işlemler ile ilgili olarak üzerinde
durulması gereken noktalar vardır. Öncelikle onikiparmak bağırsağını
koruyan sekretin hormonu incebağırsağın çeperindeki hücrelerde
“prosekretin” halinde bulunur. Bu hormon sindirilmiş besinlerin asidik
etkisiyle başka bir kimyasal madde olan sekretin haline dönüşür ve bu
hormon, pankreası uyararak salgıların zararlı etkisini ortadan kaldırır.
Sekretin hormonu kana karışarak pankreasa gelir ve enzim salgılaması
için pankreası yardıma çağırır. Onikiparmak bağırsağının tehlikede
olduğunu haber alan pankreas, bikarbonat moleküllerini bu bölgeye
gönderir. Bu moleküller mide asidini etkisiz hale getirecek ve
onikiparmak bağırsağını koruyacaktır.
İnsan hayatı için son derece önemli olan bu işlemler nasıl
gerçekleşmektedir? Bağırsak hücrelerinin, ihtiyaçları olan maddenin
pankreasta bulunduğunu bilmeleri, ayrıca mideden salgılanan asidin
formülünü bozarak, etkisini nasıl ortadan kaldıracaklarından haberdar
olmaları, pankreası harekete geçirecek maddenin formülünü bilmeleri,
aynı şekilde pankreasın da bağırsaktan gelen mesajı anlayarak enzimi
salgılamaya başlayacak anlayışa sahip olması, üzerinde düşünülmesi
gereken işlemlerdir.
Burada bağırsak hücreleri için kullanılan “bilmek, haberdar olmak” gibi
fiiller insan bedeninde gerçekleşen olayların mucizevi yönünü daha iyi
vurgulamak açısından önemlidir. Yoksa akıl sahibi her insanın da takdir
edeceği gibi bir hücrenin düşünmesi, iradeye sahip olması ve kararlar
vermesi, başka bir organın özelliklerinden haberdar olması, formüller
üretebilmesi kesinlikle mümkün değildir.
İnsan bedeninin kapkaranlık derinliklerinde, gözü, kulağı olmayan, bir
beyni ve şuuru bulunmayan hücrelerin böylesine kusursuz sistemler içinde
çalışmaları Allah’ın üstün yaratışının sonuçlarıdır. Hücreleri sahip
oldukları özelliklerle birlikte yaratan benzeri olmayan bir ilmin sahibi
olan Allah’tır. Allah insanlara kendi bedenlerinde yarattığı bu gibi
özelliklerle gücünün sınırsızlığını göstermektedir.
SİNDİRİM İŞLEMİNDEKİ SON AŞAMA
Yediğimiz bütün besinlerin sindirimi incebağırsakta tamamlanır. Ancak
sindirimdeki son aşama, sindirim ürünlerinin vücutta gerekli yerlere
dağıtımının sağlanması için emilmesidir. Sindirim sisteminin
parçalarından ağız ve midedeki emilim çok azdır. Emilim tam olarak
bağırsaklarda gerçekleşir. İnce bağırsağın yapısı emilim için çok
uygundur.
İncebağırsağın iç yüzü son derece girintili ve çıkıntılı bir yapıya sahiptir. Bu girinti ve çıkıntıların üzerinde de mikroskobik pompalar bulunur. Bu pompalar emici hücrelerdir. İşte bu hücreler vücudun ihtiyacı olan besinleri yakalar ve bağlı oldukları kan damarlarına pompalarlar.
İncebağırsağın iç yüzü son derece girintili ve çıkıntılı bir yapıya sahiptir. Bu girinti ve çıkıntıların üzerinde de mikroskobik pompalar bulunur. Bu pompalar emici hücrelerdir. İşte bu hücreler vücudun ihtiyacı olan besinleri yakalar ve bağlı oldukları kan damarlarına pompalarlar.
Vücudunuzun neye ihtiyacı varsa bu küçük pompalar bunu bilir. Beyin
hücrelerinizde kullanılacak parçalanmış şeker, veya kas hücrelerinizde
kullanılacak bir amino asit… Bu küçük pompalar, bir akıl gösterisiyle
ihtiyacınız olan besini bulur ve yakalar. Siz bu yazıyı okurken de
milyarlarca pompa, sizin yazıyı okuyabilmeniz için ihtiyacınız olan
besinleri, gerekli yerlere pompalamaktadır.
Bağırsakların içinde bulunan kıvrımlar ve bu
kıvrımların üzerinde bulunan mikro pompalar sayesinde, incebağırsak
oldukça büyük bir yüzey alana sahiptir. Öyle ki, yetişkin bir insanın
bağırsağının sahip olduğu toplam alan yaklaşık 300 m.2′ye ulaşır. Bu,
yaklaşık iki küçük tenis kortunun toplam alanına denk gelen bir
büyüklüktür. Curtis&Barnes, Invitation to Biology, s.392
Besinlerin sindirimi bu geniş alanda gerçekleşir. Besinler parçalanarak
önce bir bulamaç haline getirilir. Sonra bu bulamaç bağırsak iç
yüzeyinin üzerine, hiçbir nokta eksik kalmayacak şekilde ve çok çok ince
bir tabaka olarak serilir. İşte bu sayede hücreler yiyeceklerin
içindeki bütün besini kolayca emebilirler.
|
HORMON
|
SALGILANDIĞI ORGAN
|
SALGININ ÇIKARILMASINI UYARICI FAKTÖR
|
TEPKİME ORGANI
|
TEPKİME ORGANININ CEVABI
|
|
Gastrin
|
Mide mukozası
|
Midedeki besinlerin varlığı
|
Mide mukozası
|
Gastrik sıvı (mide özsuyu)
|
|
Sektrin
|
Onikiparmak bağırsak mukozası
|
Onikiparmak bağırsağında asidik besinlerin bulunuşu
|
Pankreas
|
Enzim salgılanmasını başlatır
|
|
Enterogastrin
|
İnce bağırsak mukozası
|
Yağ asitleri
|
Mide
|
Mide hareketinin yavaşlaması
|
|
Kolesistokinin
|
İnce bağırsak mukozası
|
Asidik besinler
|
Safra kesesi
|
Safra çıkarılmasını sağlar
|
|
Pankreozimin
|
Onikiparmak mukozası
|
Asidik besinler
|
Pankreas
|
Pankreasın çalışmasını sağlar
|
İncebağırsağın çok özel bir fonksiyonu da bazı
maddeleri vücudun ihtiyacı olduğu kadar emebilmesidir. Örneğin demirin
fazlası vücuda zararlıdır. Belli bir oranın üzerinde bağırsaklara ulaşan
demir, hiç emilmeden bağırsaklardan atılır. Bunun aksi bir durumda çok
ağır ve yaşamayı imkansız kılan hastalıklar meydana gelir.
Bundan başka daha önceki bölümlerde değinildiği gibi incebağırsağın çok
özel bir bölümünde ise sadece B-12 vitaminini emmek üzere hazırlanmış
hücrelerden oluşan bölgeler bulunur. Ameliyatla bağırsaklarının bu
bölgesi alınan kişilerin tıbbi tedavi olmadığı takdirde kansızlıktan
ölmeleri kaçınılmazdır.
Bağırsaklardaki hücrelerin seçiciliği, üzerinde düşünülmesi gereken,
Allah’ın büyüklüğünün kavranmasında vesile olacak bir konudur.
Bağırsakların bulunduğu yer insan vücudundaki karanlık bir bölgedir. Bu
organlarımızın beyinleri yoktur, maddeleri ayırt etmelerini sağlayacak
zekaları ve bilgileri yoktur. Ancak buna rağmen insan için neyin
faydalı, neyin zararlı olduğunu ayırt edebilmekte ve buna göre gerekli
olanları almakta, gereksiz olanları ise vücuttan atmaktadırlar.
Bir insan için önüne konulan kimyasal maddelerin, madensel tuzların ya
da toz metallerin ayrımını yapmak neredeyse imkansızdır. Bu konuda
eğitim almamış bir kişi sadece bakarak demiri çinkodan ayırt edemez.
Hangi maddenin faydalı hangisinin zararlı olduğunu, o an bedeninde
hangisine ne kadar ihtiyaç olduğunu tespit etmesi de mümkün değildir.
İnsan bu maddeler arasındaki farkı anlayamaz ama o insanın bağırsak
hücreleri bunu rahatlıkla anlar.
Görüldüğü gibi hangi maddenin ne olduğunu ayırt edebilmek için akla ve
bilince sahip olmak yeterli değildir. Konu hakkında detaylı bilgi sahibi
olmak gereklidir. Peki öyleyse bağırsak hücreleri böyle bir bilgiye
nasıl sahip olmuşlardır? İnsan vücudundaki trilyonlarca hücrede neyin
eksik, neyin fazla olduğunu bu hücreler nasıl tespit etmekte ve aksayan
yönü nasıl gidereceklerini nereden bilmektedirler?
Atomların biraraya gelmesiyle oluşan hücrelerin bir iradeye sahip
oldukları düşünülemez. Bu bilginin hücrelere yerleştirilmiş olduğu çok
açıktır. Böyle muazzam bir işlemin tesadüflerle ya da başka bir etkiyle
gerçekleşmesinin de mümkün olmadığı ortadadır. Bu durum, hücrelere,
sahip oldukları şuuru veren üstün bir gücün varlığını gösterir ki, bu
gücün sahibi herşeyi yaratan ve bir düzen içinde biçim veren Allah’tır.
Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O’nun nasıl
bir çocuğu olabilir? O’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, herşeyi
yaratmıştır. O, herşeyi bilendir. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan
başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısıdır, öyleyse O’na kulluk edin. O,
herşeyin üstünde bir vekildir. (En’am Suresi, 101-102)
SİZİN İÇİN ÇALIŞAN BAKTERİLER
Bağırsaklardaki besinlerin çoğu kalınbağırsaklara gelene kadar
emilmişlerdir. Ancak bazı özel besinlerin emilimi kalınbağırsakta
gerçekleşir. Bunların arasında en ilginçlerden biri de K vitaminidir.
K vitamini kanın pıhtılaşması mekanizmasında görev yapan, eksikliğinde,
insanı ölüme götürecek sonuçlar ortaya çıkabilen son derece önemli bir
vitamindir. Ancak K vitamini doğada insan bedeninin ihtiyaç duyduğu
şekilde bulunmaz. İnsan vücudunun bu vitamini kendi kullanabileceği hale
getirmesi, yani bir anlamda “rafine etmesi” gereklidir.
Ancak insan metabolizması böyle bir rafine işlemini de gerçekleştiremez.
Peki nasıl olur da insanlar K vitamini eksikliğinden dolayı yaşamlarını
yitirmezler? Bu vitamini insanın kullanacağı hale getiren, onun için
rafine eden mekanizma nedir?
Bu sorunun cevabı akıllara durgunluk veren
bir gerçeği ortaya koyar. Bağırsaklarda bulunan özel bakteriler, K
vitaminini bir dizi işlemden geçirir, rafine eder ve insanın
kullanabileceği hale getirirler. Bu bakteriler tarafından rafine edilen K
vitamini kalınbağırsaktan emilerek kana karışır. Marshall Cavendish,
Illustrated Human Body, s.116
İnsan vücudunda K vitamini rafine eden bakterilerin bulunması mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir detaydır. Bakterilerin tam olmaları gereken yerde bulunmaları, rafine işlemini yapacak genetik şifreye sahip olmaları son derece önemli olaylardır. İnsanın hayatını devam ettirebilmek için varlığından bile haberdar olmadığı, hatta adını bile bilmediği küçücük bir bakteriye muhtaç olması ise bu olayın farklı bir yönüdür. Hiçbir tesadüf bir bakteriyi meydana getirip, üstelik bunu insanın bağırsaklarına yerleştirip, bu bakterinin genetik şifresini insana faydalı olacak işlemleri yapacak hale getiremez.
İnsan vücudunda K vitamini rafine eden bakterilerin bulunması mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir detaydır. Bakterilerin tam olmaları gereken yerde bulunmaları, rafine işlemini yapacak genetik şifreye sahip olmaları son derece önemli olaylardır. İnsanın hayatını devam ettirebilmek için varlığından bile haberdar olmadığı, hatta adını bile bilmediği küçücük bir bakteriye muhtaç olması ise bu olayın farklı bir yönüdür. Hiçbir tesadüf bir bakteriyi meydana getirip, üstelik bunu insanın bağırsaklarına yerleştirip, bu bakterinin genetik şifresini insana faydalı olacak işlemleri yapacak hale getiremez.
Bunlar çok şaşırtıcı ve son derece önemli bilgilerdir. Şüphesiz bütün bu
bilgiler, herşeyi planlayıp düzenleyen Allah’ın sonsuz kudretini
gösteren örneklerdendir. Allah herşeyi en ince detaylarına kadar
planlamıştır. Yeryüzündeki tüm canlılar gibi insanlar da Allah’a
muhtaçtırlar; O’nun dilemesiyle var olmuşlardır ve O’nun dilemesiyle
yaşamlarını sürdürebilirler. Allah ise hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır.
Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
De ki: “Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var
mı?” De ki: “Hakka ulaştıracak Allah’tır. Öyleyse, hakka ulaştıran mı
uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi
hidayete ulaşmayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?” (Yunus
Suresi, 35)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder