Buraya kadar anlatılanlarda da görüldüğü gibi kan,
tesadüflerle var olması imkansız mucizevi bir sıvıdır, ve yaratılışın
apaçık delillerinden biridir. Burada bir noktayı tekrar hatırlamakta
fayda vardır. Kan, başlıbaşına bir mucizedir, ancak tek başına var
olması pek bir anlam ifade etmez. Çünkü kan sıvısının bir canlıya fayda
verebilmesi için içinde dolaşabileceği bir boru sistemine ihtiyacı
vardır. Bu boru tesisatı insan vücudunu saran damar ağıdır.
Kanın bu damarlar içinde dolaşmasını ve vücudun her hücresine anında
ulaşmasını sağlayacak itici güç olarak bir de motora ihtiyaç vardır. Bu
motor da “kalp”tir.
EN MÜKEMMEL POMPA
Yeryüzünün en mükemmel yapıya sahip pompası, şu anda sol göğsünüzün
hemen altında çalışmaktadır. Kalp, akılalmaz tasarımı ve durmak bilmeyen
atışlarıyla, 1 gün içinde vücudumuzdaki bütün kanın 1000 tam devir
yapmasını sağlar.
|
Kalp dış görünüş olarak
aşağı-yukarı yumruğunuz büyüklüğünde, etten yapılmış bir pompadır. Ancak
kapasitesi düşünüldüğünde, dünyadaki en güçlü, en uzun ömürlü ve en
verimli iş makinesi olduğu anlaşılacaktır. Bu nitelendirmenin çok fazla
nedeni vardır. Öncelikle kalbin çalışırken kullandığı güç muazzamdır. Bu
güç sayesinde kalp, kanı 3 metre kadar yukarı sıçratabilir. Kalbin
kapasitesini şöyle bir örnekle daha da netleştirebiliriz. Kalp, bir
saatlik zaman zarfında, orta boy bir arabayı yerden yaklaşık bir metre
yukarı kaldırmaya yetecek kadar enerji meydana getirebilir. Regina
Avraham, The Circulatory System, The Encylopedia of Health, s.13
Ancak kalbin en
önemli özelliği durmak bilmeksizin çalışabilmesidir. Kalp dakikada 70
kere ve her yıl yaklaşık 37 milyon kereden fazla hareket eden bir
kastır. Bir insanın ortalama hayatı boyunca ise yaklaşık 2.5 milyar
vuruş yapar ve yaklaşık 300 milyon litre kan pompalar.Bu da 10 bin adet
petrol tankerini dolduracak sıvı miktarına eşittir. Kalp, uyuduğunuz
zaman bile saatte yaklaşık 340 litre kan pompalar. Bir başka deyişle
kalbimiz bir arabanın yakıt deposunu saatte 9 kere doldurur. Bedensel
hareketler sırasında, örneğin koşarken, temposunu daha da artırır ve
saatte yaklaşık 2 bin 270 litre kan pompalar. Marshall Cavendish, The
Illustrated Encyclopedia of The Human Body, s. 70
Kalp, her çarptığında bir miktar kanı, büyük bir güçle vücudun
derinliklerine pompalar. Bu kasın gücü konusunda biraz daha fikir
edinebilmek için yumruğunuzu saniyede bir kere olmak üzere ne kadar uzun
süre sıkabileceğinizi deneyin. Kısa sürede yorulacak ve devam
edemeyeceksiniz. Parmaklarınızı ve elinizi hareket ettiren kaslar,
birkaç dakika içinde yanmaya ve acı vermeye başlayacaktır. Buna rağmen
kalp, bir dakika bile dinlenmeksizin ömür boyu kasılıp gevşemeye devam
eder.
|
Kalbin bir diğer özelliği ise, değişen koşullara göre
gerektiği kadar kan pompalamasıdır. Normal şartlarda kalp dakikada
ortalama olarak 70 kez atar. Yorucu egzersizler sırasında ise kaslarımız
daha çok oksijene ihtiyaç duyar. Bu durumda kalp çalışma temposunu
dakikada 180 defaya kadar yükselterek pompaladığı kan miktarını artırır.
Akıttığı kanı 5 katına çıkarabilir. Normal şartlar altında bu hızda ve
hiç durmadan çalışan bir makina bir süre sonra fazla ve dengesiz
çalışmaktan bozulur. Kalp ise yıllar boyunca hiçbir zaman ritmini
kaybetmeden işlemini sürdürür.
KUSURSUZ TASARIM
Kalbin yaptığı işi daha iyi anlayabilmek için onu insan yapısı pompalarla karşılaştıralım.
|
Öncelikle belirtmek gerekir ki kalp bir sıvıyı diğer
tarafa pompalayan basit bir pompa değildir. Kalp aynı anda iki farklı
sıvıyı iki farklı yöne pompalayan çok özel bir tasarıma sahiptir. Normal
pompalar gibi tekdüze bir çalışma temposu da yoktur. Değişen durumlara
göre hangi hızda çalışması gerektiğini kendi kendine ayarlar. Bu
özellikleri düşünüldüğünde kalbi, içinde çok gelişmiş bir bilgisayar
bulunan özel tasarımlı bir pompaya benzetebiliriz.
Bir pompa iki bölümden oluşur. Güç üreten motor ve motorun çalıştırdığı
mekanik aksam. Oysa kalp, içten motorlu bir tasarıma sahiptir. Motor da
pompa da kalbin kendisidir.
İnsan yapısı pompaların ömrü en fazla 10-15 senedir. Bu süre içinde
pompa sürekli değil, günün belirli zamanlarında çalışır. Sürekli çalışan
pompalarınsa ömürleri daha kısa olur. Her iki durumda da pompa zaman
zaman bozulur, bakıma ihtiyaç duyar ya da bazı parçalarını değiştirmek
gerekir. Buna karşın kalp günde 24 saat, toplam 70-80 sene bazen de daha
uzun bir süre durmaksızın çalışır. Sağlıklı bir kalp bu zaman içinde
herhangi bir bakıma ihtiyaç duymaz. İnsan yapımı pompalarda olduğu gibi
tamire ya da yedek parça değiştirilmesine de gerek duymaz.
İnsan daha anne karnında küçük bir cenin iken kalbi atmaya başlar ve
ömür boyu görevini sürdürür. Hayatınızın her anında bu pompa, sizin
bilginiz, iradeniz ve kontrolünüz dışında sizin için kan pompalar. Siz
daha birkaç aylık bir bebekken ya da ilkokul yıllarında bir gece uyurken
bu pompa çalışıyordu. Şu anda bu yazıyı okurken de bu küçük pompa hiç
dinlenmeden görevini sürdürüyor.
Kalbin genel yapısı daha yakından incelendiğinde ne kadar özel bir tasarıma sahip olduğu hemen görülecektir.
KALPTEKİ ORİJİNAL POMPALAR
|
Kalp aslında iki farklı pompadan oluşan bileşik bir
pompadır. Bu pompalardan sol tarafta bulunan pompa, temiz kanı vücuttaki
organ ve dokulara, sağ tarafta bulunan pompa ise kirli kanı akciğerlere
doğru pompalar.
Bu pompalar da altlı-üstlü iki farklı pompadan oluşur. Pompalardan küçük olanına kulakçık, büyük olanına karıncık adı verilir. Örneğin temiz kan kalbin sol tarafına ulaştığında önce üst tarafta bulunan küçük pompaya dolar. Kan buradan alt tarafta bulunan büyük pompaya pompalanır. Büyük pompa da kanı vücut organlarına gönderir. Aynı işlem kalbin sağ tarafında bulunan pompalarda da yapılır.
Bu pompalar da altlı-üstlü iki farklı pompadan oluşur. Pompalardan küçük olanına kulakçık, büyük olanına karıncık adı verilir. Örneğin temiz kan kalbin sol tarafına ulaştığında önce üst tarafta bulunan küçük pompaya dolar. Kan buradan alt tarafta bulunan büyük pompaya pompalanır. Büyük pompa da kanı vücut organlarına gönderir. Aynı işlem kalbin sağ tarafında bulunan pompalarda da yapılır.
|
Kalp kasılıp gevşeyerek kanın vücutta dolaşmasını sağlar. Kulakçıkların kasılması ve aradaki kapakçıkların açılması sonucunda kan karıncıklara, karıncıkların kasılması ile de buradan atardamarlara geçer. Sağ kulakçıktaki kirli kan az oksijenlidir. Sol kulakçık ise temiz kanla doludur. Kulakçıklarla karıncıkların kasılmaları birbirlerine zıt olarak gerçekleşir. Kalbin çalışmasındaki bu gibi detaylar bu organın üstün bir akıl tarafından yaratıldığının delillerindendir. |
Bu pompalar arasında kanın akış yönüne doğru açılan tek taraflı
kapakçıklar vardır. Küçük pompa kasıldığında bu kapakçıklar açılır ve
kan büyük pompanın içine dolar. Büyük pompa kasıldığında aradaki
kapaklar kapanır ve kanın, geldiği yöne doğru akması engellenmiş olur.
|
Benzer kapaklar büyük pompanın tahliye bölümünde de
vardır. Büyük pompa kasıldığında bu kapaklar açılır ve kanın vücuda
doğru akması sağlanır. Ancak pompalama işlemi durduğu anda kapaklar
kapanır ve pompalanan kanın kalbe geri dönmesi engellenir. Bu basit ama
son derece güvenli bir tedbirdir. Benzer sistemler günümüzde modern
pompalarda kullanılmaktadır.
|
Yalnızca bu kapakçıkların varlığı bile, kalbin özel
olarak tasarlanmış olduğunun bir delilidir. Kalbin sahip olduğu yüzlerce
mucizevi özellik bir kenara bırakılıp yalnızca bu kapakçıkların nasıl
var olduğu düşünüldüğünde bile karşımıza Allah’ın kusursuz yaratışı
çıkar. Hiçbir tesadüf, değil kusursuz bir yapıya sahip olan kalbi, bu
kalbin odacıkları arasında bulunan bir kapakçığı bile var edemez. İnsan
vücudundaki bu mükemmel makinanın her detayı Allah’ın kudretinin,
gücünün ve varlığının bir delilidir.
Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir. (Hac Suresi, 74)
Pompanın Yağlanması
Bir ömür boyu durmaksızın kasılıp gevşeyen kalp için de aynı tehlike
vardır. Kalbin çalışmasının kolaylaştırılması için bir yağlama sistemine
ihtiyacı vardır. Bu sistem de kalbin yapısında mevcuttur. Kalbin dış
tabakasında, iki katlı zardan oluşan bir tabaka (perikard) bulunur. İşte
bu zarların arası kaygan bir sıvıyla kaplıdır. Bu kaygan sıvı da kalbin
rahat çalışmasını ve darbelerden korunmasını sağlar. Söz konusu yağlama
sistemi, kalpteki mükemmel tasarımın detaylarından yalnızca biridir.
KALBİN ZIRHI
Vücutta hayati öneme sahip olan organlar diğerlerinden daha farklı
şekillerde korunma altına alınmışlardır. Kalp de vücudun en çok
korunması gereken organlarından biridir. Kalbe gelebilecek bir darbe
hayati öneme sahip tehlikelere yol açacaktır. İşte bu yüzden kalbimiz,
vücudun en güvenli yerine, göğüs kafesinin içine yerleştirilmiştir.
Göğüs kafesini oluşturan kemikler kalbi her türlü darbeye karşı adeta
bir zırh gibi korur.
|
KALP NASIL BESLENİR?
Kalbin bu ihtiyacı da yine çok benzersiz bir tasarım sayesinde
çözülmüştür. Akciğerlerden kalbin sol bölümüne gelen kan, vücuttaki en
temiz ve en bol oksijenli kandır. Bu kanın vücuda pompalandığı aort
atardamarından “koroner atardamarlar” denilen iki damar çıkar. Bu
damarlar diğer damarlar gibi vücuda gitmez, gerisin geriye kalbe döner.
Böylece en bol oksijene sahip kan, başka hiçbir yere uğramadan doğrudan
kalbe ulaştırılır.
Bir başka tasarım da koroner damarların döşenme planında vardır. Bu
damarlar kalbe doğru giderken, birbirleriyle ara bağlantılar yaparlar.
Bu bağlantılar damarlardan birinin tıkanmasına karşı bir sigortadır.
Eğer damarlardan biri tıkanırsa, kan diğer damardan yoluna devam ederek
tıkalı bölümü aşar ve kalbe ulaşır. Bu tasarım şehir planlama uzmanları
tarafından içme suyu şebekeleri döşenirken kullanılır. Mevcut borulardan
birinde arıza olması halinde şehrin bir bölgesinin susuz kalmaması için
borular “ağ sistem” denilen bu tasarıma uygun olarak döşenir.
Görüldüğü gibi yalnızca kalbi besleyen damarların birbirleriyle yaptıkları bağlantılarda bile, hiçbir tesadüfe yer bırakmayan bir akıl ve planlama görülür.
Görüldüğü gibi yalnızca kalbi besleyen damarların birbirleriyle yaptıkları bağlantılarda bile, hiçbir tesadüfe yer bırakmayan bir akıl ve planlama görülür.
Kalbin diğer yapısal özelliklerine geçmeden önce bir hatırlatma yapmakta
fayda vardır. Sadece buraya kadar anlatılan özelliklerini dikkate alsak
dahi kalbin, evrimcilerin iddia ettikleri gibi aşamalı bir şekilde,
üstelik de bu aşamaların tümünün tesadüfen meydana gelmesiyle
oluşmasının imkansız olduğunu hemen görürüz.
Kalpte her yönden eksiksiz, kusursuz bir tasarım vardır. Kalbin tek
başına hatta bırakın kalbin tamamını, kalbi oluşturan parçalardan
birinin dahi kendi kendine oluşması kesinlikle mümkün değildir. Üstelik
kalp gibi mükemmel yapıya sahip olan bir organın -ne kadar imkansız olsa
da- kendi kendine ortaya çıktığını düşünsek bile bu da hiçbir işe
yaramayacaktır. Çünkü dolaşım sistemi olmayan, pompalayacak kanı olmayan
bir kalp ne kadar mükemmel özelliklere sahip olursa olsun hiçbir işleve
sahip olamayacaktır. Ve yine evrimci mantığa göre işlevi olmayan bir
organ olarak ortadan kaybolacaktır. Görüldüğü gibi tek bir örnek dahi
evrimci iddiaların kendi içinde dahi büyük çelişkiler taşıdığını ortaya
koymaktadır.
KALBİNİZDEKİ ELEKTRİK SİSTEMİ
Bir kalbi vücudun dışına çıkarırsanız kendi enerjisini tüketene kadar
hiçbir bağlantısı olmadan çalışmaya devam eder. Kalbe gerekli kan
sağlandığında, tüm sinir bağlantılarından ayrılsa bile saatlerce atar.
Burada ilginç bir durum söz konusudur. Bu ilginç durumu incelemek için
kasların nasıl çalıştığını kısaca hatırlayalım; bir kasın çalışması için
beyinden ya da omurilikten gelecek bir emre ihtiyaç vardır. Bu emir
gerçekte sinir sistemi yoluyla iletilen bir elektrik sinyalidir. Kalbin
yapısı tamamen kas dokusundan oluştuğu için, dakikada yaklaşık 70 kez
atan kalbe dakikada 70 defa elektriksel uyarı yapılması gerekmektedir.
Ancak biraz önce belirtildiği gibi, bütün sinirsel bağlantıları kesilen
ve vücudun dışına çıkartılan bir kalp bir süre daha atmaya devam eder.
Bu durum akla, “bu kasılma emirlerinin nereden geldiği” sorusunu
getirecektir.
Söz konusu durumu inceleyen bilim adamları çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar. Kalbin içinde kendi elektriğini kendi üreten bir jeneratör bulunmaktaydı. İnsan vücudundaki et parçalarından bir tanesi olan kalpte bulunan ve yine etten yapılmış bir jeneratör…
Söz konusu durumu inceleyen bilim adamları çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar. Kalbin içinde kendi elektriğini kendi üreten bir jeneratör bulunmaktaydı. İnsan vücudundaki et parçalarından bir tanesi olan kalpte bulunan ve yine etten yapılmış bir jeneratör…
Bilindiği gibi jeneratör enerji kesintisi durumunda devreye girerek
enerji üretimine devam eden ve makinaların zarar görmesini engelleyen
bir alettir. İnsan vücudundaki en hayati organlardan bir tanesi olan
kalp de herhangi bir enerji kesintisi karşısında zarar görmemesi için bu
tür bir korumaya alınmıştır. Kalbin bir an durması vücutta son derece
önemli hasarlara neden olabilir, hatta sonucu ölüm olabilir. Bu yüzden
kalbi çalıştıracak elektrik sistemi kesintisiz bir şekilde işlemelidir.
Bu elektrik sistemini inceleyen bilim adamları çok daha şaşırtıcı
gerçeklerle karşılaştılar. Kalp yalnızca mikro bir jeneratör değil,
birbiri içine geçmiş birçok bağlantıya sahip, programlı ve sistemli bir
elektronik devreler bütünü sayesinde çalışmaktaydı. Bu elektronik
kontrol ve yönetim sistemi, böbreklerden beyne, atardamarlardan hormonal
bezlere kadar birçok etkenle işbirliği içindeydi.
Bilim adamlarının çok yakın bir dönemde keşfettiği, kalpteki bu kusursuz
tasarım unutulmamalıdır ki, milyonlarca yıldır kesintisiz işlemektedir.
Hiç istisnasız şimdiye kadar yaşamış olan on milyarlarca insanın
tamamında bu sistem mevcuttu. Şu anda dünya üzerinde yaşamakta olan
milyarlarca insanın da kalbi aynı kusursuz sistemle çalışmaktadır ve
bundan sonra yaşayacak insanlarda da bu sistem var olacaktır. Bu,
Allah’ın kusursuz yaratmasıdır.
KALPTEKİ ELEKTRONİK SİSTEM
Kalbin sağ kulakçığı yakından incelendiğinde
kalbe elektrik sağlayan söz konusu jeneratör görülür. Bu jeneratör S.A
yumrusu adı verilen bir doku düğümüdür. Dinlenmekte olan yetişkin bir
insanın kalbinde bulunan jeneratör, dakikada 72 kez düşük yoğunlukta
elektriksel uyarı yayınlar. Bu uyarıların her biri yeryüzünün en
mükemmel pompasını bir defa çalıştırır.
Şimdi bu mekanizmadaki tasarıma şahit olmak için, kalbin saniyeden daha kısa bir sürede gerçekleşen tek bir vuruşunu inceleyelim.
Şimdi bu mekanizmadaki tasarıma şahit olmak için, kalbin saniyeden daha kısa bir sürede gerçekleşen tek bir vuruşunu inceleyelim.
|
Jeneratörden (S.A. yumrusundan) verilen enerji dalgası,
kalbin küçük pompalarını (kulakçıkları) oluşturan dokular üzerinde
yayılır. Böylece kas lifleri harekete geçer ve küçük pompalar çalışır.
Kan küçük pompalardan kalbin alt tarafında bulunan büyük pompalara
(karıncıklara) geçer.
Ancak normal şartlarda oluşması gereken durum çok daha farklıdır.
Jeneratörden yayılan enerji önce küçük sonra büyük pompaları
uyaracaktır. Ancak elektrik dalgası çok hızlı yol aldığından her iki
pompa da hemen hemen aynı anda kasılacak ve kalbin çalışma mekanizması
tamamen bozulacaktır. Öyle bir elektrik devresi kurulmalıdır ki,
elektrik enerjisi önce küçük pompaları uyarmalı, ardından bir süre
bekletilmeli, sonra büyük pompaları uyarmalıdır. Bu arada elektrik
sinyali yola çıktıktan sonra, küçük pompalar işlerini bitirene kadar bir
noktada beklemelidir. İhtiyaç duyulan devre tam bir mühendislik
harikası olmalıdır.
Nitekim jeneratörden yayılan elektrik dalgası
küçük pompaları uyardıktan sonra, bir başka doku düğümüne gelir. A.V
yumrusu denilen bu doku elektrik sinyalini saniyenin 14′te biri kadar
kısa bir zaman tutar. Bu, çok hassas ayarlanmış bir zaman dilimidir.
Çünkü bu süre bittiğinde küçük pompa da çalışmasını bitirmiş olur.
Ardından elektrik sinyali yoluna devam eder ve saniyenin
16′da biri kadar kısa bir zaman içinde bütün karıncık hücrelerini
uyarır. Kendi sırası gelen büyük pompa da böylece kasılır ve kan
pompalanmış olur. Bütün bu işlemler saniyeden daha kısa bir zaman
diliminde gerçekleşir. Marshall Cavendish, The Illustrated Encyclopedia
of The Human Body, s. 74-75
ÖNEMLİ BİR GÜVENLİK TEDBİRİ: KALPTEKİ YEDEK JENERATÖR
Ana jeneratörden çıkan elektrik dalgalarını
kısa bir süre için durduran A.V yumrusunun önemli bir görevi daha
vardır. Bu yumru ana jeneratörde bir aksaklık olduğu zaman onun yerine
geçer ve yedek bir jeneratör görevi görür. Yedek jeneratör asıl güç
kaynağı kadar güçlü sinyaller üretemez (dakikada 40-50 sinyal üretir)
ancak ürettiği sinyaller kalbin görevine devam etmesini sağlaması için
yeterlidir. Ana jeneratör herhangi bir nedenle zarar gördüğünde yedek
jeneratör (A.V. yumrusu) insan hayatı için son derece önemli yeni bir
görev üstlenmektedir. Ana jeneratörün herhangi bir sebeple çalışmadığı
durumlarda 20 yıl kadar yaşayan kişilere rastlanmıştır. Marshall
Cavendish, The Illustrated Encyclopedia of The Human Body, s. 74-75
|
Buraya kadar anlatılanları anlamak için, okuyan kişinin
belli bir şuur ve anlayışa sahip olması gerekir. Nitekim bu yazıyı
okuyan insanlar bu anlayışa sahiptir. Ancak dikkat edilirse kalbi
oluşturan parçaların görevlerini yerine getirebilmeleri için de şuur
göstermeleri gerekmektedir. Örneğin yedek jeneratör görevindeki bölümün
devreye girmesi için insan vücudunda olan bitenleri anlaması, acil
durumları hemen fark ederek gerekli sistemi devreye sokması
gerekmektedir.
Peki bizim anlamamız için şuur gereken bu işlemleri kalbin çeşitli
bölgelerinde yer alan bu parçalar nasıl gerçekleştirmektedirler?
Kalpteki sinir düğümlerinin şuur sahibi olduğu düşünülebilir mi? Bu
düğümlerin belirli saniyeleri hesaplayabildikleri, bu hesapları hiç
durmadan ve aksamadan yaptıkları iddia edilebilir mi? Elbette ki kalbin
çalışması için gerekli olan kompleks işlemleri, kalpteki bu yapıların
kendi iradeleriyle gerçekleştiremeyecekleri çok açıktır. Çünkü bu
düğümler yalnızca bir hücreler topluluğudur; bu topluluğun kendisine ait
bir karar mekanizması, iradesi, hesap yeteneği olması düşünülemez.
Bir hücrenin elektrik üretebilmesi bile başlı başına büyük bir
mucizedir. Çünkü söz konusu üretim binlerce kompleks kimyasal işlem
sonucunda gerçekleşir. Bu noktada üzerinde düşünülmesi gereken çok
önemli sorular vardır;
Bir hücre niçin elektrik üretmek gibi bir vazife üstlenmek ister?
Kendisini buna mecbur kılan güç nedir? Kalbin kasılması için elektrik
sinyaline ihtiyaç olduğunu, kasılmayı sağlayan hücrelerin elektrik
olmadan çalışmayacaklarını bu hücre nereden bilmektedir?
Kaldı ki hücrenin elektrik üretmesi dahi tek başına yeterli değildir.
Öncelikle elektrik üreten başka hücrelere de ihtiyaç vardır. Bu hücreler
doğru sıralamada biraraya gelmelidirler. Yalnızca birarada bulunmaları
da yeterli değildir. Bu hücreler birbirleri ile sözleşmişçesine hep
beraber elektrik üretmelidirler. Ayrıca bu üretimin belirli bir ritim
içinde olması gereklidir. Her hücrenin elinde bir kronometre olmalı, bu
hücreler hiç şaşmadan her 0.83 saniyede bir harekete geçmelidirler.
Dahası hücreler bu üretimi bir ömür boyu hiç yorulmadan
sürdürmelidirler. Ayrıca kalbi çalıştıracak elektrik akımının miktarını
tam olarak bilmeli, daha az veya daha fazla değil, tam ihtiyaç duyulan
büyüklükte elektrik akımı üretmelidirler.
Kalpte yorulmak bilmeden kasılan kas hücrelerinin de elektrik akımı
geldiği anda çalışabilecek tasarıma sahip olmaları gereklidir.
Kendilerine ulaşan tek bir sinyale bile kayıtsız kalmamalı, dakikada 72
kez üretilen sinyalin her birine cevap vermelidirler.
Bu mucizevi sistemin çalışmasını anlamak için bile belirli bir anlayış
gerekirken, bu sistemin kör tesadüflerle oluştuğunu iddia etmek elbette
akıl ve bilim dışı bir yaklaşım olur. Böylesine kusursuz bir sistem
şuursuz tesadüflerle var olamaz. İnsanın içinde böyle bir elektronik
devrenin kurulu olması, onun Allah tarafından yaratılmış olduğunun
apaçık olan bir başka delilidir.
Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi
(rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi
yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? Sizin aranızda ölümü takdir
eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir (Vakıa Suresi, 57-60)
KALBİN ÇALIŞMASINDAKİ GAZ-FREN SİSTEMİ
Bu bölümde kalbin çalışmasını denetleyen çok özel bir sistemi
inceleyeceğiz. Göğsünüzün hemen altında bulunan bir et parçasının içinde
bilgi temininin, bu bilginin değerlendirilmesinin ve gerekli
düzenlemelerin yapılmasının otomatik olarak nasıl gerçekleştiğini
göreceğiz.
Burada bir hatırlatma yapmakta fayda var. İnsan vücudunda ya da başka
canlılarda bulunan sistemleri incelerken yapmanız gereken en önemli şey,
bu sistemlerin tesadüfen oluşup oluşamayacağını kendi kendimize
sormaktır. Anlatılan her konuda bu soruların satırlara dökülmesi elbette
imkansızdır. Okuyucu bu hayati soruyu kendi kendine sürekli sormalıdır.
Çünkü bu sorunun cevabı insanın, Yaratıcısı’nın sonsuz kudretini daha
iyi takdir edebilmesini sağlayacaktır.
|
Şimdi bu soruyu sık sık sorarak kalbin ritmini kontrol eden sistemi inceleyelim.
Kalp belirli bir ritimde sürekli atar. Bu
işlemi, sabit hızla yol alan bir arabanın çalışmasına benzetebiliriz.
Ancak belirli durumlarda kalbin temposunun hızlandırılması ya da
yavaşlatılması gerekir. Bu da sabit hızla yol alan arabanın gaz pedalına
basılarak hızlandırılması ya da fren pedalına basılarak
yavaşlatılmasına benzer. Kalbin ritmini azaltan fren pedalı ‘vagus
sinirleri’, kalbin ritmini hızlandıran gaz pedalı ise ‘sempatik
sinirlerdir’.Fren pedalının (Vagus sinirlerinin) harekete geçmesini
sağlayan asetilkolin hormonudur.
Sempatik sinirler (vücudumuzda isteğimiz
dışında çalışan ve iç organların çalışmasını düzenleyen otonom sinir
sisteminin parçalarıdır) damarları daraltarak kan basıncını artırır,
ayrıca böbrek üstü bezinin öz (medulla) bölgesini uyararak bu yerden
epinefrin ve nörepinefrin hormonlarının salgılanmasını sağlar. Bu
hormonlar kalbin çalışmasını artırırlar. Tiroid bezinden salınan
tiroksin hormonu ise metabolizmayı artırarak kalbin çalışmasını etkiler.
Vander, Sherman, Luciano, İnsan Fizyolojisi, Bilimsel ve Teknik
Yayınları Çeviri Vakfı, 1997, s.222-228
Peki bu pedallara nasıl basılır? Hızlanma ya da yavaşlama kararı nasıl
alınır? İnsan vücudunun içinde öylesine mükemmel bir denetim ve bilgi
alışveriş ağı kurulmuştur ki, insan yapısı hiçbir bilgi işlem ağı bu
sistem kadar mükemmel değildir. Bu sistemin vücudunuzun içinde -şu an
dahi- bilginiz dışında çalışıyor olması, yaratılmış olduğunuzun bir
delilidir. Şimdi söz konusu pedallara nasıl basıldığını, hızlanma veya
yavaşlama kararlarının nasıl alındığını -gerekli soruları kendi
kendimize sorarak- inceleyelim:
Güç isteyen bir hareket yaptığınızda, toplardamarların etrafında bulunan
kaslar kirli kanın akımını hızlandırır. Böylece kalbe ve sağ kulakçığa
daha çok kan gider. Bunun üzerine kulakçık kasları gerilir. Bu gerilim
sonucu oluşan sinir uyarıları, merkezi sinir sistemi tarafından omurilik
soğanına aktarılır. Soğancık bu bilgileri değerlendirir ve hemen kalbe
bir emir gönderir. Kalbin gaz pedalına basılır ve ritmi hızlandırılır.
Böylece kaslara daha çok temiz kanın gitmesi sağlanır.
Şimdi anahtar soruyu soralım. Bu sistemin tesadüfen var olduğunu iddia
etmek akıl ve mantıkla bağdaşır mı? Böyle bir iddiada bulunan insan
aşağıdaki sorulara kesinlikle cevap veremez:
-Kirli kanın çoğaldığını ve yarattığı gerilimi fark eden algılayıcılar,
kalbin doğru bölgesine -kirli kanın bulunduğu sağ kulakçığa- nasıl
yerleştirilmişlerdir?
-Bu algılayıcıların verecekleri bilgiyi, omurilik soğanına taşıyan telefon hattı nasıl oluşmuştur?
-Bu bilgiyi değerlendiren ve doğru kararı alabilen bilgi işlem merkezi -omurilik soğanı- nasıl var olmuştur?
-Omurilik soğanı kendisine ulaşan mesajın kirli kanın çoğaldığı anlamına
geldiğini nasıl anlar? Omurilik, problemin ortadan kaldırılması için
kalbin daha hızlı atması gerektiğine hangi şuurla karar verir?
-Beynin emrine itaat eden ve kalbin ritmini hızlandıran özel mekanizma nasıl ortaya çıkmıştır?
-Bu sistemin elemanları aynı anda tek bir seferde nasıl biraraya gelmişlerdir?
Elbette hiçbir tesadüf böylesine büyük bir düzeni meydana getiremez.
Değil böyle bir düzeni, düzeni oluşuran parçalardan tek bir tanesini
bile var edemez. Yukarıdaki soruların cevapları evrim teorisinin
geçersizliğini ispatlamasının yanı sıra, Allah’ın yaratmasını çok açık
bir şekilde ortaya koyar.
Şimdi yine Allah’ın var ettiği bir başka güvenlik mekanizmasını inceleyelim ve Allah’ın sanatına bir kez daha şahit olalım.
Kalbin, kendisine zarar verecek kadar hızlı atmasını engellemek için de
yine özel bir güvenlik mekanizmasına ihtiyaç vardır. Kalbin solundan
çıkan aort damarının içinde, kan basıncını ölçmeye yarayan algılayıcılar
vardır. Kalp atışları hızlandıkça aort duvarına vuran kanın basıncı da
yükselir. Bu basınç yükselmesi belirli bir sınırı aşınca, güvenlik
mekanizması devreye girer. Artan basıncı fark eden algılayıcılar
omurilik soğancığına uyarılar gönderir. Omurilik soğanı durum
değerlendirmesi yapar ve kalbe yeni bir emir gönderir. Bunun üzerine
kalbin ritmini yavaşlatan fren pedalına basılır ve kan basıncı
düşürülür. Şimdi aort içine yerleştirilen basınç ölçerler ve kalbin fren
mekanizması üzerinde tekrar düşünelim;
Kalbin hızlı atmasının insan vücuduna zarar vereceğini bilen ve buna karşı bir önlem alan güç şuursuz tesadüfler midir?
Fazla kan basıncını ölçmeye yarayan algılayıcılar tesadüfen mi var
olmuştur? Daha sonra bu algılayıcılar en doğru yere -aort damarının
çeperine- tesadüfen mi yerleşmişlerdir?
Algılayıcılar ve omurilik arasındaki telefon bağlantısı tesadüfen mi var olmuştur?
Algılayıcı hücreler basıncın arttığını nasıl anlayabilir ve bu artışı omurilik soğanına haber vermeyi hangi şuur ile aklederler?
Omurilik soğanı kendisine gelen bilgileri hangi irade ile değerlendirir? Durumun önemini hangi şuur ile kavrar?
Omurilik hücrelerinden bazıları kendilerini kalp atışlarını düzenlemeye
niçin adamışlardır? Bu sorumluluğu niçin üstlenmişlerdir?
Bir omurilik hücresi kalbe emir göndermeye nasıl karar verir? Gönderdiği
emri hangi dilde göndereceğini, kalp hücrelerinin hangi dilden
anladıklarını nereden bilir?
Kalp hücreleri niçin omurilik denilen başka bir et parçasına itaat ederler?
Bu sorular insan aklında zamanla oluşan alışkanlık -ülfet- perdesini
ortadan kaldırmak için son derece önemli sorulardır. Çünkü insanlar bu
ülfet perdesi yüzünden gözlerinin önündeki mucizeleri görmezler.
Çoğu insan bazı durumlarda kalbinin daha hızlı attığını fark eder. Çok basamaklı bir merdiveni hızlı bir şekilde çıktığında, koştuğunda, ya da heyecanlandığında kalp atışlarının hızlandığını, daha sonra kalbin tekrar eski ritmine döndüğünü her insan hissedebilir. Ancak hiç kimse bunun aslında ne kadar büyük bir mucize olduğunu düşünmez. Kalp atışlarının hızının vücudunun içine yerleştirilmiş bir bilgisayar sistemi tarafından düzenlendiğini fark etmez. Böyle bir sistemin varlığından haberdar olsa da bu konu üzerinde fazla zihnini yormak istemez.
Çoğu insan bazı durumlarda kalbinin daha hızlı attığını fark eder. Çok basamaklı bir merdiveni hızlı bir şekilde çıktığında, koştuğunda, ya da heyecanlandığında kalp atışlarının hızlandığını, daha sonra kalbin tekrar eski ritmine döndüğünü her insan hissedebilir. Ancak hiç kimse bunun aslında ne kadar büyük bir mucize olduğunu düşünmez. Kalp atışlarının hızının vücudunun içine yerleştirilmiş bir bilgisayar sistemi tarafından düzenlendiğini fark etmez. Böyle bir sistemin varlığından haberdar olsa da bu konu üzerinde fazla zihnini yormak istemez.
Kendisinin ve vücudundaki mucizevi sistemlerin nasıl var
olduğu hakkında düşünmez, hatta ısrarla düşünmekten kaçar. Bu tip
konular üzerinde fazla düşünmenin insanın ruh sağlığını bozacağına dahi
inananlar vardır.
Oysa Allah insanlardan “düşünmelerini” ister. Allah insanlara yarattığı
varlıklar üzerinde derin derin düşünmelerini, böylece Kendisi’nin gücünü
ve kudretini daha iyi kavramalarını, ve Kendisi’nden daha çok korkup
sakınmalarını emreder. Bir Kuran ayetinde Allah müminlerin nasıl
davranmaları gerektiğini, Kendi yarattığı varlıklar üzerinde nasıl
düşünmeleri gerektiğini ve bu tefekkürün sonucunda Allah korkularının
nasıl artması gerektiğini şöyle bildirmiştir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler
ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:)
“Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin
azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder