İşte bu noktada insan vücudundaki kusursuz tasarım bir kere daha ortaya
çıkmaktadır. Nasıl motorlarda egzos gazının tahliyesi için özel
sistemler tasarlanmışsa, vücudun günlük çalışması sırasında ortaya çıkan
zararlı maddelerin uzaklaştırılması için de çok özel bir sistem
yaratılmıştır. Bu sistem, boşaltım sistemidir.
Hücreler, tıpkı zehirli atıklarını nehirlere bırakan fabrikalar gibi,
bünyelerinde üretilen artık maddeleri kan plazmasına bırakırlar. Bu
durum vücudu baştan başa kat eden kan nehrinin 100 trilyon fabrikanın
atığıyla kirlenmesi demektir. Bu kirlilik insan hayatı için oldukça
zararlıdır. Bu nedenle hızla kirlenen kanın bir an önce temizlenmesi
gerekir.
Ancak ortada önemli bir problem vardır. Kirlenen kanın içinde üre, ürik
asit gibi zehirli maddelerin yanısıra, amino asitler, vitaminler, su ve
glikoz gibi vücudun ihtiyacı olan maddeler de vardır. Öyleyse kanı
temizleyecek sistemin basit bir süzme işlemi yapması yeterli
olmayacaktır. Bu sistemin faydalı maddeleri tanıyıp muhafaza etmesinin
yanısıra, yalnızca zararlı maddeleri diğerlerinden ayırarak
uzaklaştıracak kompleks bir arıtma tesisi gibi çalışması da
gerekmektedir.
Bu niteliklerde bir tesis elbette ki yeryüzünün en mükemmel ve en yüksek
teknolojiye sahip arıtma tesisi olacaktır. İlk anda böylesine kompleks
bir tesisin oldukça büyük bir alana inşa edilebileceği akla gelebilir.
Ancak bu benzersiz arıtma tesisi son derece küçük bir alana, sırtınızın
hemen altına, beliniz hizasına üstelik siz daha anne karnındayken
yerleştirilmiştir.
Böbrek adı verilen bir çift organınız, hiçbir teknolojinin yarışamayacağı üstünlükte bir arıtma tesisi görevi görür.
MİKRO SÜZGEÇLER: BÖBREKLER
KAN SIVISININ TEMİZLENME İŞLEMİ NASIL GERÇEKLEŞİR?
KAN SIVISININ TEMİZLENME İŞLEMİ NASIL GERÇEKLEŞİR?
Vücutta dolaşmakta olan kan, böbreklerde önce
süzme işlemine tabi tutulur. Süzme işleminin gerçekleşmesi için
böbreklerin içine küçük küçük birçok süzgeç yerleştirilmiştir. Bu
süzgeçlerin sayısı ve işlevleri düşünüldüğünde çok açık bir yaratılış
mucizesiyle karşılaşılır. Tek bir böbreğin içinde 1.200.000 adet süzgeç
vardır. Bu mikro süzgeçlere nefron adı verilir. Bir nefron, bowman
kapsülü (nefronun ucunda bulunan, yarı küre şeklinde, kılcal damarlardan
oluşan bir yapıdır), glomerulus, malpigi cisimciği ve böbrek
damarlarından oluşur. (Wallace, Sanders, Ferl, Biology, The Science of Life, HarperCollins Publisher Inc., s.755 ) 1.200.000 süzgecin her biri binlerce mikro deliği olan mükemmel bir tasarıma sahiptir.
|
Kalpten çıkan kanın yaklaşık dörtte biri, böbrek
atardamarları aracılığıyla böbreklere gelir. Bu, dakikada bir litreden
fazla kan demektir. Kanı getiren damar, böbreğe girer girmez sayısız
ince damara ayrılır. Bu ince damarlardan her biri, bir mikro süzgece
bağlıdır. Kalbin yaptığı basınç sayesinde kan hızla süzgeç yüzeyine
çarpar, zararlı maddeler ve su süzgecin diğer tarafına geçer. Proteinler
ve kan hücreleri bu süzgeçten geçemeyecek kadar büyük oldukları için
geride kalırlar. Böylece süzgecin diğer tarafına geçmeyen kan süzülmüş
ve temizlenmiş olur.
Buraya kadar verilen bilgiler üzerinde düşünmekte yarar vardır.
Yumruğunuz büyüklüğündeki bir et parçasının içine 1.200.000 adet süzgeç
yerleştirilmiştir. Bu süzgeçlerin her birinde aynı detaylı tasarım
eksiksiz olarak mevcuttur. Örneğin her nefronda glomerulus denilen
(bowman kapsülü içindeki kılcaldamar yumağı) bir bölüm vardır. Bu
bölümün özelliklerini kısaca inceleyelim.
Bowman kapsülüne giren glomerulus, burada damar yumağını oluşturmak için birçok kılcallara ayrılır. Daha sonra bu kılcallar birleşerek yine atardamar olarak kapsülden çıkar.
Bowman kapsülüne giren glomerulus, burada damar yumağını oluşturmak için birçok kılcallara ayrılır. Daha sonra bu kılcallar birleşerek yine atardamar olarak kapsülden çıkar.
Vücutta iki atardamar arasındaki kılcal damar ağı yalnızca bu bölgede
görülür. Glomerulus kılcalları, iki atardamar arasında bulunduğu için,
kan basıncı diğer vücut kılcallarından farklı olarak burada daha
yüksektir. Bu bölgede kan basıncının yüksek tutulması özel bir amaca
hizmet etmektedir. Kan basıncının yüksek olması nedeniyle süzme işlevi
daha etkili gerçekleşir. Yine diğer kılcallardan farklı olarak, bu
bölgedeki damar çeperleri iki katlıdır. Bu yapı onlara, hem yüksek
basınca dayanma yeteneği kazandırır, hem de protein ve lökositlerin
kılcal damarlardan dışarıya çıkmasını engeller.
Bütün bu özellikler sayesinde glomerulus kılcallarından yalnız su ve
suda erimiş maddeler bowman kapsülüne geçer. Diğer kılcal damarlarda
geri emilim olduğu halde, buradaki kılcallarda geri emilim yoktur.
|
Böbreklerdeki tasarıma bir örnek olarak da böbrek
damarlarını verebiliriz. Süzgeçlere kirli kanı getiren, süzülen atık
maddeleri uzaklaştıran ve geride kalan temiz kanı tekrar vücuda taşıyan
boru (damar) tesisatları 1.200.000 süzgecin her biri için ayrı ayrı
döşenmiştir. Böbreklerdeki milyonlarca borudan (damardan) oluşan bu
tesisat, en küçük bir karmaşaya yer vermeyecek şekilde tasarlanmıştır.
Damarların tümü gereken yerlere bağlanmıştır. Böbreklerde damarların
nasıl bir yol izleyecekleri, nerelere girip, hangi yollardan geçerek
böbrekten dışarıya çıkacakları ve maddeleri nereye taşıyacaklarına kadar
herşey özel bir yaratılışın ürünüdür.
Burada anlatılanlar böbreklerdeki detaylı yapının çok küçük
parçalarıdır. Böbreklerdeki tek bir işlemin, salgılanan tek bir maddenin
üzerine yazılmış sayfalar dolusu kitap, yapılmış sayısız araştırma ve
deney vardır.
Bunun gibi insan vücudu üzerine yapılan bütün çalışmalar
tek bir sonucu ortaya koymaktadır. Vücudumuzu oluşturan parçaların tümü
bir bütün olarak var olmak zorundadır. Çünkü bizim yaşamımızı
sürdürmemiz vücudumuzun bir bütün olarak çalışmasına bağlıdır. Boşaltım
sisteminin parçalarından biri olan böbreklerdeki atardamar sisteminin
yukarıda bahsedilen özelliği olmasa, vücut dengesi bozulacak ve bu,
ölümle sonuçlanacaktır.
|
Bu durum insan vücudunun bugünkü haline zaman içinde
gerçekleşen tesadüfler, mutasyonlar gibi etkenlerle aşama aşama
ulaştığını iddia eden evrimci iddiaları da geçersiz kılmaktadır.
Tesadüflerle şöyle bir senaryo oluşturalım. Tesadüfen bir kılcal damarın
oluşup, sonra bu kılcalın yine tesadüfen oluşmuş başka kılcallarla
birleşip, başka bir tesadüfle ortaya çıkmış olan böbreğin içinde
kapsüller oluşturup, sonra yine tesadüfen bu kılcal damarların atardamar
olarak birleşmesi ve yine tesadüfen süzme işlevini en uygun şekilde
yerine getirecek yapıyı kazanması mümkün müdür? Elbette tesadüflerin
tesadüfleri kovalaması ile sürüp giden bir anlatımın masalsı bir senaryo
olduğu, bir canlının tek bir sisteminin dahi böyle ortaya çıkamayacağı
çok açıktır.
İnsan vücudunda herşey kusursuz bir planlamayla yerli
yerindedir. Elbette ki bu düzeni yaratan, her türlü ilmin sahibi olan
Allah’tır.
Üstelik buraya kadar anlatılanlar böbreklerdeki yapının ve gerçekleşen işlemlerin yalnızca ilk aşamasıdır.
|
GLİKOZU, PROTEİNİ, SODYUMU AYIRT EDEBİLEN BÖBREKLER, YARATILIŞIN APAÇIK BİR DELİLİDİR.
Böbreklerde, gelen kanın içindeki maddeleri süzen yer “glomerül” adı verilen kılcal damarlardan oluşan yumak şeklindeki bir yapıdır. Buradaki kılcal damarların, vücudu saran diğer kılcal damarlardan farkı üç katmanla sarılmış olmasıdır. İşte bu üç tabaka büyük bir titizlikle, böbreklerde hangi maddenin süzülüp, atılacağına hangisinin tekrar kana karışacağına KARAR VERİR. Ancak okuduğunuz bu cümledeki önemli bir detaya dikkat edin. Bir hücre zarı neyi ölçü alarak ve hangi mekanizmayla kendisine gelen sıvının içindeki tüm maddeleri teker teker tespit edip, hangi bölgeye gitmeleri gerektiğine karar verir? Böbreğe gelen kanın içinde glikoz, bikarbonat, sodyum, klor, üre ve keratin gibi birçok madde vardır. Böbrek, bu maddelerin bir kısmının tamamını, bir kısmının bir bölümünü vücuttan atarken, bir kısmını da tamamen kana gönderir. Bir et parçası bu maddelerin hangisini ne kadar atacağına nasıl karar verebilmektedir? Bu soruların cevabı, bu et parçasının kusursuz bir tasarımla yaratılmış olmasındadır. Glomerüller’in seçiciliği sıvının içindeki moleküllerin elektrik yüklerine ve büyüklüklerine bağlı olarak belirlenir. Bu demektir ki glomerüller, sıvının içinde karışık olarak bulunan sodyum ile glikozun molekül ağırlığını hesaplama ve proteinlerin negatif elektrik yüklü olduklarını TESPİT EDEBİLME yeteneğine sahiptir. Böylece vücut için hayati öneme sahip olan proteinlerin vücuttan atılmayıp, tekrar geri alınması sağlanmış olur. Peki sizce kılcal damarlardan oluşan bir yapı olan glomerüller, ne kimya, ne fizik ne de biyoloji eğitimi almamış olmalarına rağmen böyle üstün bir kabiliyete nasıl sahip olabiliyorlar? Glomerüller bu kabiliyete sahipler ve görevlerini kusursuz olarak yerine getiriyorlar çünkü kendilerini yaratan Allah’ın ilhamıyla hareket ediyorlar. Süzdükleri hiçbir madde tesadüfen seçilmez. Eğer tesadüfen seçiyor olsalardı, bu şuursuz varlıklar doğru molekülü bulana kadar bedenimizin sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürmesi mümkün olmazdı. Ancak tüm bu delillere rağmen, Darwinistler evrim teorisine öylesine kesin bir tutuculukla bağlıdırlar ki gerçekleri göremezler. Herşeyin tesadüfen olduğuna kendilerini ve diğer insanları inandırmak uğruna akıl, mantık ve bilimsellikten tamamen uzaklaşırlar. |
ARITMA TESİSİ DEVREYE GİRİYOR
Böbreklerdeki mikro süzgeçlerde dakikada 125
cc. sıvı süzülür ve bu sıvı artık madde olarak kan dolaşımından süzgecin
diğer tarafına atılır. Bu da günde 180 litre, bir başka deyişle
yaklaşık olarak dört arabanın yakıt deposunu doldurmaya yetecek kadar
sıvının süzülmesi demektir. (Solomon, Berg, Martin, Villee, Biology,
s.994) 60-70 kilogram ağırlığında bir insan bedeni günde 180 litre sıvı
kaybetmeye elbette dayanamaz. Dahası bu sıvının içinde zehirli
maddelerin yanısıra insan vücudunun ihtiyacı olan amino asitler,
vitaminler ve glikoz gibi son derece önemli maddeler de vardır. Bu
maddelerin kaybedilmesi bedenin ölümü demektir. Öyleyse süzülen sıvının
bu haliyle vücuttan atılmaması, yararlı maddelerin zararlı maddelerden
ayırt edilerek yakalanması ve vücuda tekrar geri kazandırılması gerekir.
Nitekim mikro süzgeçlerde süzülen sıvının yüzde 99′u böbreklerdeki
arıtma tesisleri tarafından geri emilir ve tekrar kan dolaşımına
karışır. Aynı zamanda vücudun ihtiyacı olan maddeler de bu geri emilme
sırasında teker teker yakalanır ve bünyeye geri kazandırılır. Böylece
vitaminlerin, aminoasitlerin ya da diğer önemli maddelerin idrar yoluyla
vücuttan atılması engellenmiş olur.
ARITMA TESİSLERİNDEKİ TEKNOLOJİ
Kanın yukarıda anlatıldığı gibi arıtılması -yararlı maddelerin ilk
süzülen sıvı içinden tekrar geri emilmesi- için her yönden mükemmel, çok
fonksiyonlu bir arıtma tesisine ihtiyaç vardır. Allah 10 santimetre
büyüklüğünde, 100 gram ağırlığındaki böbreğin içine, 1 milyondan fazla
mikro arıtma tesisi yerleştirmiştir.
Kalpten böbreğe pompalanan kanın 1 milyondan fazla mikro süzgeç
tarafından süzüldüğünü gördük. Bu mikro süzgeçlerin hemen arkalarına söz
konusu mikro arıtma tesisleri yerleştirilmiştir. Bu tesis 31 milimetre
uzunluğunda bir borucuktan ibarettir. Ancak bu basit bir borucuk
değildir. Bu borucuk yeryüzünün en mükemmel arıtma tesislerinden
biridir. Öyle ki insan bugün sahip olduğu bütün teknik imkanlara rağmen
bu küçük borucuk kadar mükemmel bir arıtma makinesi tasarlayamamaktadır.
Bu borucuğun nasıl çalıştığını incelemeden önce çok önemli bir nokta
üzerinde durmak gerekir. Bu mikro arıtma tesisinin boyu 31 milimetredir.
Bu tesislerden tek bir böbrekte 1 milyondan fazla olduğu düşünülürse
borucuklar uç uça eklendiğinde ortaya 31 kilometreden daha uzun bir boru
hattı çıkar.
31 kilometre uzunluğundaki bir boru hattının 10 santimetre
büyüklüğündeki bir et parçasının içine kusursuz bir şekilde
yerleştirilmiş olması Allah’ın insan vücudu üzerinde tecelli eden
milyonlarca yaratılış mucizesinden biridir. Mikro süzgecin diğer
tarafına geçen ve içinde zararlı maddelerin yanısıra önemli bir miktarda
yararlı madde bulunan sarı renkteki böbrek sıvısı, 31 milimetre
uzunluğundaki arıtma tesisi içinde çok önemli bir yolculuğa başlar.
‘CANLI’ BORU HATTI
Burada tekrar üzerinde durmamız gereken çok önemli bir nokta daha
vardır. Şu ana kadar ‘arıtma tesisi’ ya da ‘boru hattı’ olarak
bahsettiğimiz bu 31 milimetre uzunluğundaki borucuk ‘canlı’dır. Daha
doğrusu milyonlarca canlı hücrenin biraraya gelmesiyle oluşmuş bir hücre
topluluğudur. Bu boru hattını oluşturan hücreler akılalmaz bir azim,
bilinç ve sorumlulukla insan vücudu için hayati bir görevi yerine
getirirler.
Hücreler insanın hayatta kalabilmesi için gerekli olan maddeleri idrarın
içinden seçer ve yakalarlar. Daha sonra bu maddeleri -oldukça büyük
enerji harcayarak- boru hattını çeviren kılcal damarlara geçirirler.
Böylece hayati öneme sahip maddeler -glikoz, amino asitler ve
proteinler- kan dolaşımına geri kazandırılmış olur. Bu taşıma işleminin
gerçekleşmesi için hücrelere yardımcı olacak taşıyıcı moleküllerin de
ortamda hazır bulunması gerekir. Herşey kusursuz bir şekilde planlanmış
ve düzenlenmiştir.
İşte bu noktada biraz düşünmemiz gerekir. Hücrelerin yaptıkları işten
hiçbir kazançları yoktur. Ancak hücreler, bir kimyager gibi gerekli
molekülleri ayırt edip, bir taşıma şirketi elemanları gibi gece gündüz
bu molekülleri kan damarlarına taşırlar. Bir hücrenin maddeler arasından
seçme yapabilmesi için bu maddeleri tanıyacak bilgi ve birikime,
bunları ayırt etmesini sağlayacak bir akla ve bilince sahip olması
gerekir.
Ancak tek bir hücrenin bilinç sahibi olması da yeterli değildir.
Böbreklerdeki milyonlarca hücrenin bir boru oluşturacak şekilde biraraya
gelmeleri, bu hücrelerin hepsinin aynı bilince sahip olarak büyük bir
uyum içinde çalışmaya başlamaları şarttır. Elbette ki böbreklerin
çalışması için tek başına bir borunun oluşması da yeterli değildir. Bu
borunun hemen yanıbaşında bir başka hücre topluluğu da aynı iradeyi
göstermeli ve başka bir boru hattı kurmalıdır. Dolayısıyla benzer
iradeyi gösteren milyarlarca hücrenin ayrı ayrı biraraya gelmeleriyle
toplam bir milyon birbirinden bağımsız boru hattı oluşması gerekir. Aynı
zamanda da yine milyarlarca hücre, toplam bir milyon süzgeç oluşturacak
şekilde biraraya gelmeli ve bu boru hatlarının girişlerine
yerleşmelidir.
Unutulmamalıdır ki hiçbir hücre bilince sahip değildir. Eğer bir hücre
topluluğu biraraya gelip, akıl, sorumluluk, bilinç ve uyum gerektiren
bir işi yapıyorlarsa bu, Allah’ın sonsuz aklının, benzeri olmayan
sanatının vücudumuzun bir köşesinde bulunan küçük bir borucuk üzerinde
tecelli etmesidir. Böylesine kusursuz bir düzen tesadüflerle değil ancak
üstün güç ve kudret sahibi Allah’ın “Ol” demesiyle var olabilir.
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin
olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen oluverir.
(Bakara Suresi, 117)
BÖBREKLERİN HASSAS GÖREVLERİ
Böbreklerin diğer görevlerini incelemeden önce içimizdeki su dünyasına
bir göz atmakta yarar var. İnsan bedeninin katı görünüşü, gerçekte iç
dünyadaki sıvıların üzerinde durmaktadır. Toplam ağırlığımızın % 60′ını
oluşturan suyun yarıdan fazlası hücrelerin içindedir. Geri kalanı ise
vücudumuzun tüm hücrelerini yıkar.
Hücreleri çeviren suyun belirli bir yoğunlukta olması gerekir. Aksi takdirde çok tehlikeli sonuçlar doğabilir. Hücreleri çeviren suyun önemini şu örnekle vurgulayabiliriz. Eğer bir kan damlasındaki hücreleri, çeşme suyuna koyacak olursak, hücrelerin şiştiklerini ve patladıklarını görürüz. Eğer musluk suyundan daha yoğun bir eriyiğin içine koyarsak bu sefer de hücrelerin buruş buruş olduklarını görürüz.
Hücreleri çeviren suyun belirli bir yoğunlukta olması gerekir. Aksi takdirde çok tehlikeli sonuçlar doğabilir. Hücreleri çeviren suyun önemini şu örnekle vurgulayabiliriz. Eğer bir kan damlasındaki hücreleri, çeşme suyuna koyacak olursak, hücrelerin şiştiklerini ve patladıklarını görürüz. Eğer musluk suyundan daha yoğun bir eriyiğin içine koyarsak bu sefer de hücrelerin buruş buruş olduklarını görürüz.
|
İlk deneyde çeşme suyu, daha yoğun olan hücrenin içine
hücum edecektir. İkinci deneyde hücre içindeki su, daha yoğun olan dış
ortama çıkacaktır. Vücut içinde, hücrelerde görülecek bu tür gelişmeler,
sonu ölüme varan sonuçlar doğurur. Bu nedenle vücut içi sıvısının tam
gereken yoğunlukta olması şarttır.
Böbreklerin yaratılışında söz konusu dengenin korunmasını sağlayacak
özel sistemler vardır. Böbrekler kanı süzüp temizlemelerinin yanısıra
aynı zamanda içimizdeki deniz olarak nitelendirilebilecek suyun
yoğunluğunu da ayarlayan mucizevi bir çift organdır. Bu organ,
dokularınızda bulunan sıvı miktarını ve bu sıvının yoğunluğunu bilir ve
buna göre vücudunuzda gerekli düzenlemeleri yapar.
Dokulardaki su oranı, günlük hayatta insanın aklına bile gelmeyecek bir
konudur. Ancak böbrekler -sizin bundan haberiniz bile yokken- bu su
oranını sizin için ayarlar ve sürekli sizin için çalışırlar. Tıpkı sizin
adınıza görev yapan yüzlerce farklı sistem ve trilyonlarca hücrenizin
yaptığı gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder